Mesaj murattugcu tarafından Mar 4, 2014 17:30:19 GMT 2 tarihinde gönderildi
BEN HER SONBAHAR AŞIK OLURUM -3
Bir yalnızlık var bugün. Nedeni bilmiyorum diyebilseydim keşke. Saçım başım dağınık aynı odadayım . karanlık aslım gibi. Şimdi çıkıp gideceğim yine . soğuk duvarların arasında saklanmış cehenneme. Tam üç aydır izliyorum ela gözlerinin kül rengi alışını. Tam 92 gündür izliyorum bu siyah beyaz başyapıtı. Daha ne kadar olmuştu başlayalı. Tıpkı kısa metrajlı stajer filmi gibi oldu. Az kaldı diyor yönetmen. Az kaldı. Ne kadar kırmızı kandan ak hayatlar versek de ela daki kül rengine çare olamadık. Az kaldı diyor yönetmen . az kaldı.
‘’Bir hayal günümüzdü. Çıkmıştık aceleyle . bir an evvel kimseye görünmeden kaçmanın peşindeydik. Ellerimizi birleştirmenin gözlerimizi kaçırmadan sarılmanın peşindeydik. Usulca esen rüzgara kaptırmadan , az da olsa damlayan yağmura yüklemeden korkularımızı beraber yürümenin derdindeydik. Kimse tanımazdı bizi. El ele tutuşsak da, gözlerimizi birleştirsek de kimse tanımazdı. Hep aynı yere kaçardık o günde olduğu gibi. Boş bir bank bulduk mu resimden ayrılır bir bank iki sevgili ve önünde alabildiğine deniz. Gerideki her şey donardı . biz ve deniz… canlı olan tek şey. Deniz! Öylesine izlerdik , konuşurduk. Karnımız acıkınca da ardımıza dönerdik ne geçiyorsa o anda. Umurumuzda değildi ki. Ela gözleri ve ellerinin sıcaklığı bana yeter de artardı. Bir anda durakladı. Kalkalım dedi. Yürüyelim biraz. Kalktık ve birkaç adım attık. Sendeledi elinden tuttum, biraz yürüdü ve yere düştü. Tam 92 gündür düştüğü yerde. Kalkmadı Ela. Açılmadı ela gözleri adam akıllı. Uyandığı nadir zamanlardaki zoraki gülümsemesi solmuş yüzü ve ona eşlik eden kül rengi gözleri. Kahrediyor beni her bakışımda. Ağzım burnum sanki kanla doluyor. Patlayacak kadar doluyor. Gözlerime çöküyor sonra. Dayanmaya çalışıyorum. Dayan ! Dayan diyorum. Allah ın cezası ! sırası mı şimdi ağlamanın ! Dayan diyorum. Dayanıyorum. Kapısının önüne kadar. Ondan sonra fışkıran gözyaşı ya da kan. Ne fark eder benim için. ‘’
Kapıyı açtım. Aynı yolu yürüdüm. Aynı otobüse bindim. Aynı durakta indim. Çapa Tıp Fakültesi. Soğuk bina dışarıdan bakılınca da soğuk. Ya da ben biliyorum da ondan öyle geliyor. Kahrolasıca kapılar , geçiyorum tek tek hepsinden. Odanın bulunduğu koridor . dönüyorum bir çırpıda. Annesi orada görüyorum uzaktan. Bir iki kişi var . Ziyaret işte. Başım önde , geçtim bir hamlede yanlarından. Yatağında yatıyor aynı . başına koydukları deftere baktım. Normal yazıyor. Normal kime göre normal? Normal mi bu! 92 gün önce olanlar dı normal. Bu normal değil. Hemşire geldi. Zoraki bir gülümseme , beni çömeldiğim yerden kaldıramadı ama. İki elim yüzümde tarifsiz ve ne olduğu belirsiz hareketler yapıyorum. Çıkar mısınız dedi. Birazdan muayene için hocalar gelecek. Çıkar mısınız lütfen. Yalvarır gözlerim… ne olur söyle o hocalara bir şeyler yapsınlar artık. Ne olur be . bir kere söyle! Belki bir şey bulur ne bileyim aklına gelir. Ne olur be söyle! Ben kalkıp geri geri çıkarken zoraki gülümseme yine belirdi. Manası neydi bilmiyorum ama çıktım dışarı kapının önüne. Annesi hala oradaydı. Konuşuyorlardı birileriyle. Daha doğrusu ötekiler konuşuyor o ise sadece ağlıyordu. Arada bir siliyordu gözlerini. Biliyorum elinden gelse yatardı o yataga da kaldırırdı Ela sını. Gerçek olan bildiğim tek doğru buydu bu soğuk koridorlarda. Az ileride doktorları gördüm. Geliyorlardı. Hemşire içerideydi. Annesi doktorları görünce öyle bir iç çekti ki. Sanki müjdeli bir haber alıp da sevinse bu kadar olurdu. Geldiler , içeri girdiler. Birkaç dakika sonra hemşire hızlı adımlarla çıktı. Tekrar yanında arada bir gördüğüm doktor Bülent ile geldi. Kapı yarı aralıktı. Hiçbir anlam veremesem de duymaya çalışmadım ne konuşuluyordu. Bir lokmacık kalmıştı yatağın içinde. Bu kadar adam ne konuşuyordu derken bir gürültü koptu. Koşuşan bağıran doktorlar , içeri sokulan bir iki alet kapatılan kapı. Annesi yere yığıldı. Ona koşup yardım edenler . ben gözlerimi kapamış bir duvara yaslanmıştım. Düşmeyi bekliyordum. Kapı açıldı. Anne baygın. Birkaç yakını gözleri kıpkırmızı yalvarırcasına hocalara bakıyorlar. Az önde olanı elini omzuna koydu birinin. Başınız sağ olsun. Kaybettik dedi. Kaybettik… kaybettik. Bunca adamsınız neden girdiniz neden dikildiniz tepesine. Neden öldürdünüz el birliğiyle. Artık hangisine ne kadar vurabildimse, düşmeden evvel son gördüğüm ağlayan hemşire ve doktor Bülent in bitik yüzü. Beklemiyorlarmış bunu. Geceden beri anormal giden bir şeyler varmış. Rutin kontrole gelene kadar kimsenin haberi yokmuş. Doktor Bülent hariç. Anlamış öleceğini. Son testler imkansızın ötesinde kötü çıkmış. Kanına verilen hiçbir ak hayat zerresi fayda etmemiş. Ela gözlerinden kül akarak gitti. Bir gün gözünün feri olmadı ki. 92 koca gün . güldüğünde biri azap gülücükleri saçıyordu. Öğrenmiştim artık o gülücüğü nerede olsa tanırdım. Başındaki defterde yazıyor. 28 şubat saat 10 44 . 28 şubat son dakikam. Ela sız geçecek cehennem yıllarlının yılbaşı. Odaya giremedim. Yerde bitmiş, parçalanmış bedenimle kafamı oraya buraya vurmaya çalışıyorum. Anne bir tarafta yerden yere atıyor kendini. Kalanlar perişan. Doktorlar şaşkınlıktan, üzüntüden şaşırmış. Doktor Bülent geldi yanıma. Tutmaya çalıştı. Gözlerime baktı. Saçım sakalım karışmış, ağlamaktan mahvolmuş bir yüzün üstündeki zoraki açılan gözlerime baktı. Bir şey diyemedi.
25 yıl sonra…
- Bak gitmen lazım. Kontrol edilecek altı ustü. Biliyorum doğum gününde hastaneye gitmek hoş değil.
- Gitmem gidemem . ben her sonbahar aşık olup her kış ölüyorum. Gidersem , belki bir çare bulurlar bu ölüme. Nasıl bakarım sonra yüzüne. Mezarının başına nasıl gidip te derim bu kış ölmedim. Bırak beni . lütfen. Yarın gel söz. Ne istersen yaparım . bugün gitmem. Gidemem ben. Yapamam bunu. Bırak , 25 yıldır aynı . önce mezara gideceğim. Ölüm tarihinin yanına diktiğim doğum tarihim . yalandan mezar taşım. söz verdim ona hem öleceğim hem de doğacağım. Son nefesime kadar her yıl öleceğim. Başka gün gel, ne söylersen söyle. Bugün gelme ne olur, söyleme başka şey. Sonra tekrar aynı yere gideceğim. Düşmeden az evveline kadar yaşayacağım her anı. Kalacağım orada. Hep aynı olacak her şey: Ben her sonbahar aşık olacağım.
***
BU 3. VE SON BÖLÜMDÜ. OKUMA NEZAKETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
Bir yalnızlık var bugün. Nedeni bilmiyorum diyebilseydim keşke. Saçım başım dağınık aynı odadayım . karanlık aslım gibi. Şimdi çıkıp gideceğim yine . soğuk duvarların arasında saklanmış cehenneme. Tam üç aydır izliyorum ela gözlerinin kül rengi alışını. Tam 92 gündür izliyorum bu siyah beyaz başyapıtı. Daha ne kadar olmuştu başlayalı. Tıpkı kısa metrajlı stajer filmi gibi oldu. Az kaldı diyor yönetmen. Az kaldı. Ne kadar kırmızı kandan ak hayatlar versek de ela daki kül rengine çare olamadık. Az kaldı diyor yönetmen . az kaldı.
‘’Bir hayal günümüzdü. Çıkmıştık aceleyle . bir an evvel kimseye görünmeden kaçmanın peşindeydik. Ellerimizi birleştirmenin gözlerimizi kaçırmadan sarılmanın peşindeydik. Usulca esen rüzgara kaptırmadan , az da olsa damlayan yağmura yüklemeden korkularımızı beraber yürümenin derdindeydik. Kimse tanımazdı bizi. El ele tutuşsak da, gözlerimizi birleştirsek de kimse tanımazdı. Hep aynı yere kaçardık o günde olduğu gibi. Boş bir bank bulduk mu resimden ayrılır bir bank iki sevgili ve önünde alabildiğine deniz. Gerideki her şey donardı . biz ve deniz… canlı olan tek şey. Deniz! Öylesine izlerdik , konuşurduk. Karnımız acıkınca da ardımıza dönerdik ne geçiyorsa o anda. Umurumuzda değildi ki. Ela gözleri ve ellerinin sıcaklığı bana yeter de artardı. Bir anda durakladı. Kalkalım dedi. Yürüyelim biraz. Kalktık ve birkaç adım attık. Sendeledi elinden tuttum, biraz yürüdü ve yere düştü. Tam 92 gündür düştüğü yerde. Kalkmadı Ela. Açılmadı ela gözleri adam akıllı. Uyandığı nadir zamanlardaki zoraki gülümsemesi solmuş yüzü ve ona eşlik eden kül rengi gözleri. Kahrediyor beni her bakışımda. Ağzım burnum sanki kanla doluyor. Patlayacak kadar doluyor. Gözlerime çöküyor sonra. Dayanmaya çalışıyorum. Dayan ! Dayan diyorum. Allah ın cezası ! sırası mı şimdi ağlamanın ! Dayan diyorum. Dayanıyorum. Kapısının önüne kadar. Ondan sonra fışkıran gözyaşı ya da kan. Ne fark eder benim için. ‘’
Kapıyı açtım. Aynı yolu yürüdüm. Aynı otobüse bindim. Aynı durakta indim. Çapa Tıp Fakültesi. Soğuk bina dışarıdan bakılınca da soğuk. Ya da ben biliyorum da ondan öyle geliyor. Kahrolasıca kapılar , geçiyorum tek tek hepsinden. Odanın bulunduğu koridor . dönüyorum bir çırpıda. Annesi orada görüyorum uzaktan. Bir iki kişi var . Ziyaret işte. Başım önde , geçtim bir hamlede yanlarından. Yatağında yatıyor aynı . başına koydukları deftere baktım. Normal yazıyor. Normal kime göre normal? Normal mi bu! 92 gün önce olanlar dı normal. Bu normal değil. Hemşire geldi. Zoraki bir gülümseme , beni çömeldiğim yerden kaldıramadı ama. İki elim yüzümde tarifsiz ve ne olduğu belirsiz hareketler yapıyorum. Çıkar mısınız dedi. Birazdan muayene için hocalar gelecek. Çıkar mısınız lütfen. Yalvarır gözlerim… ne olur söyle o hocalara bir şeyler yapsınlar artık. Ne olur be . bir kere söyle! Belki bir şey bulur ne bileyim aklına gelir. Ne olur be söyle! Ben kalkıp geri geri çıkarken zoraki gülümseme yine belirdi. Manası neydi bilmiyorum ama çıktım dışarı kapının önüne. Annesi hala oradaydı. Konuşuyorlardı birileriyle. Daha doğrusu ötekiler konuşuyor o ise sadece ağlıyordu. Arada bir siliyordu gözlerini. Biliyorum elinden gelse yatardı o yataga da kaldırırdı Ela sını. Gerçek olan bildiğim tek doğru buydu bu soğuk koridorlarda. Az ileride doktorları gördüm. Geliyorlardı. Hemşire içerideydi. Annesi doktorları görünce öyle bir iç çekti ki. Sanki müjdeli bir haber alıp da sevinse bu kadar olurdu. Geldiler , içeri girdiler. Birkaç dakika sonra hemşire hızlı adımlarla çıktı. Tekrar yanında arada bir gördüğüm doktor Bülent ile geldi. Kapı yarı aralıktı. Hiçbir anlam veremesem de duymaya çalışmadım ne konuşuluyordu. Bir lokmacık kalmıştı yatağın içinde. Bu kadar adam ne konuşuyordu derken bir gürültü koptu. Koşuşan bağıran doktorlar , içeri sokulan bir iki alet kapatılan kapı. Annesi yere yığıldı. Ona koşup yardım edenler . ben gözlerimi kapamış bir duvara yaslanmıştım. Düşmeyi bekliyordum. Kapı açıldı. Anne baygın. Birkaç yakını gözleri kıpkırmızı yalvarırcasına hocalara bakıyorlar. Az önde olanı elini omzuna koydu birinin. Başınız sağ olsun. Kaybettik dedi. Kaybettik… kaybettik. Bunca adamsınız neden girdiniz neden dikildiniz tepesine. Neden öldürdünüz el birliğiyle. Artık hangisine ne kadar vurabildimse, düşmeden evvel son gördüğüm ağlayan hemşire ve doktor Bülent in bitik yüzü. Beklemiyorlarmış bunu. Geceden beri anormal giden bir şeyler varmış. Rutin kontrole gelene kadar kimsenin haberi yokmuş. Doktor Bülent hariç. Anlamış öleceğini. Son testler imkansızın ötesinde kötü çıkmış. Kanına verilen hiçbir ak hayat zerresi fayda etmemiş. Ela gözlerinden kül akarak gitti. Bir gün gözünün feri olmadı ki. 92 koca gün . güldüğünde biri azap gülücükleri saçıyordu. Öğrenmiştim artık o gülücüğü nerede olsa tanırdım. Başındaki defterde yazıyor. 28 şubat saat 10 44 . 28 şubat son dakikam. Ela sız geçecek cehennem yıllarlının yılbaşı. Odaya giremedim. Yerde bitmiş, parçalanmış bedenimle kafamı oraya buraya vurmaya çalışıyorum. Anne bir tarafta yerden yere atıyor kendini. Kalanlar perişan. Doktorlar şaşkınlıktan, üzüntüden şaşırmış. Doktor Bülent geldi yanıma. Tutmaya çalıştı. Gözlerime baktı. Saçım sakalım karışmış, ağlamaktan mahvolmuş bir yüzün üstündeki zoraki açılan gözlerime baktı. Bir şey diyemedi.
25 yıl sonra…
- Bak gitmen lazım. Kontrol edilecek altı ustü. Biliyorum doğum gününde hastaneye gitmek hoş değil.
- Gitmem gidemem . ben her sonbahar aşık olup her kış ölüyorum. Gidersem , belki bir çare bulurlar bu ölüme. Nasıl bakarım sonra yüzüne. Mezarının başına nasıl gidip te derim bu kış ölmedim. Bırak beni . lütfen. Yarın gel söz. Ne istersen yaparım . bugün gitmem. Gidemem ben. Yapamam bunu. Bırak , 25 yıldır aynı . önce mezara gideceğim. Ölüm tarihinin yanına diktiğim doğum tarihim . yalandan mezar taşım. söz verdim ona hem öleceğim hem de doğacağım. Son nefesime kadar her yıl öleceğim. Başka gün gel, ne söylersen söyle. Bugün gelme ne olur, söyleme başka şey. Sonra tekrar aynı yere gideceğim. Düşmeden az evveline kadar yaşayacağım her anı. Kalacağım orada. Hep aynı olacak her şey: Ben her sonbahar aşık olacağım.
***
BU 3. VE SON BÖLÜMDÜ. OKUMA NEZAKETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.