Mesaj KuddusiMavra tarafından May 4, 2014 16:33:52 GMT 2 tarihinde gönderildi
BÖLÜM 7
-Bu kaçıncı vukuat Navarre? Aklın fikrin şeyinde. Paris’ten Tours’a kadar yüzlerce piçin var ve hala bir hizmetçi parçasını daha becermek için her şeyi berbat etmekte sakınca görmüyorsun?
Gözlerinde çakan şimşekleri Navarre rahatlıkla görebiliyordu. Başka zaman olsa ti’ye alabilirdi karşısındakini. Zaten çapkınlığı kadar meşhur olan bir başka özelliği de patavatsızlığı idi. Ama karşısındakinin sessizliği nedeni ile sustu. Susması gerektiği zamanı bilirdi.
-Madalene isimli olan kız öldü.
dedi dişlerinin arasından tıslar gibi bir ses çıkartarak Algernon.
İçi sızladı. Hiçbir suçu yoktu kızın. Sadece Candide’in tek arkadaşıydı.
-Dayanamamış tabi Florus’un kırbaçlarına aşifte. Hehhehheh.
Her nasılsa
-Hiçbir suçu yoktu, bunu siz de biliyorsunuz.
diyebildi. Sonra sanki 5 saniye önce konuşan kendisi değilmiş gibi susup sessizliği dinledi.
-Ne oldu? Yumuşadın mı Navarre? Öldürdüğün adamları uç uca dizseler buradan Vouvray’a yol olur.
-Onlar başka. Hepsi hak etmişlerdi.
-Risk alamayız Navarre.
diye bağırdı elini sertçe yanındaki sehpaya vurarak. Sehpanın üzerindeki kadeh yere düştü. İçindek, şarap mermer zemine yayıldı.
-Bu tarikat 200 yılı aşkın zamandır var oldu. Sadece Fransa’da değil İtalya’da, Britanya’da, İspanya’da, hatta Constantinople’da bile varlığımızı devam ettirmemizin en önemli nedeni mutlak gizliliktir Navarre. Dünyevi zevklerin için bir çok defalar kendini, dolayısıyla tarikatimizi riske ettin. Son olarak bu dul kadın olayı. Sapkın cinsel fantezilerin umrumda değil, kiminle ne şekilde ne yapıyorsan yapabilirsin. Tarikatimizin bu konuda her hangi bir kısıtlaması yok, biliyorsun. Ancak bu dul kadın, neydi adı? Heh,tamam, Mirabelle…Bu Mirabelle’yi becerirken tarikatin yüzlerce yıldır sakladığı gizli sözleri kullanıp BİLİNMEYEN’i getirmen bardağı taşıran son damla oldu evlat. Büyük üstatlar konseyi seni artık burada istemiyor.
Sözleri biter bitmez Navarre’in gözlerinin içine dik dik bakmaya başladı. Belli ki tepkisini merak ediyordu.
Berikinin en ufak bir tepki göstermediğini görünce devam etti.
-Bundan sonra tarikatimize Constantinople’da hizmet vereceksin.
-Neee? Saçmalamasınlar!? Bu kadarını beklemiyordum? Roma veya Madrid ya da Londra’ya sürebilirlerdi beni ama Constantinople nedir yahu? Her taraf baharat kokuyormuş orada. Üstelik bir sürü Ortodoks gavur var orada.Sizin pek çok emrinizi yerine getirdim, karşılığı bu mudur Algernon hazretleri?
Çıldırmıştı ve sinirden yerinde duramıyordu.
Algernon garip bir şekilde zevk aldı onun bu tepkisinden. Gevrek gevrek gülüyordu.
-Neden bu kadar hoşunuza gitti,anlamadım?
dedi Navarre. Hala burnundan soluyordu.
-Oğlum. Akıllı ol. Şimdiye kadar kaç kez kıçını kolladığımı sen biliyorsun. Dilini bilmediğin bir ülkede o meşhur çapkınlık numaralarını çekemeyeceğini bildiğin için değil mi bu sinir? Neyse, sonunda sen de efendimizin hizmetine daha fazla verebileceksin kendini. Üstelik gizli sözleri kullanmana da izin olacak.
Beri ki birden kulaklarını dikti.
-Ne? Anlamadım?!
-Anlamayacak ne var oğlum, gizli sözleri kullanmana izin verilecek. Ne yapsınlar, baktılar ki zaten hiçbir kısıtlama, yasak seni adam etmiyor ve bu tarikatin en profesyonel katili de sensin, o zaman senin söz dinlemez tavırlarınla tarikatimizin amaçlarını birleştirmeye karar verdiler. Gizli sözleri kullandığın zaman tarikatin ve dünyanın en az risk alacağı ve tarikatimizin en çok güçlenmek istediği yer Constantinople.
Constantinople… İmparatorun psikopatça zevk sefaları Paris’te ki genelevlerin teraslarında bolca süslenerek anlatılırdı. Gece boyunca baş ucunda 2 bakire ellerinde ki mumlarla sabaha kadar dikilerek odanın aydınlanmasını sağlarlarmış. Her sabah yataktan bu bakireler tarafından uyandırılırmış. Ve eğer imparator bakirelerden memnun kalmazsa kahvaltısını yaparken huzurunda bakireleri aslanlarına yem ederlermiş.
-Ne zaman gitmem gerekiyor?
Diye sordu.
-Hemen, şimdi. Yanına almak istediğin kadar altını Pasquale’ye söyle, hemen versin. 3 günlük kumanya da hazırlasın, 2 kişilik.
Soru soran gözlere hemen cevabı yapıştırdı.
-Geldiğini haber verdiklerinde uşağını buraya getirmeleri için adamlarımı gönderdim. 4 at alın, değişe değişe Antwerp’e gideceksiniz. 3 gün içinde orada olmanızı istiyorum. Sadece yemek yemek ve uyumak için mola verin. Antwerp’te Constantinople’a gidecek olan bir Venedik gemisi olacak. Adı DONNA STANCA. Kaptanı Rugerro bizdendir. Yalnız başka önemli konukları da olacak ve geminin hareket tarihi 18’i yani 3 gün sonra; gece 11 sularında. Sizin gideceğiniz konusunda çoktan bilgilendirildi. Kamaran seni bekliyor olacak.
Constantinople ha? Demek sıra Ortodoks gavurların karılarına doğru yolu göstermeye gelmişti he. İstemsiz şekilde gevrek gevrek güldü.
-Bakıyorum da çok hoşuna gitti bu Constantinople işi?
-Görevim nedir?
-Hah,şöyle. Görevin o sapık imparatoru etkileyip masasına oturan birkaç kişinin arasında yer almak. Bu arada imparatoriçe de sapkınlık konusunda imparatorundan geri kalmıyormuş duyduğumuza göre. İmparatorun masasına giden yol imparatoriçenin yatağından geçiyormuş.
Soru soran şaşkın gözleri görünce ihtiyar Algernon kahkahayı bastı.
-Ne oldu? Bu kadar şaşırtabildim seni sonunda, öyle mi? Doğru duydun evlat. Bu görev tam sana göre. Paris’in meşhur kılıç ustalarından Vachel Garan olarak tanıtacaksın kendini. Kralın mührünü taşıyan adına düzenlenmiş Tours, Villeurbanne, ANgers ve Paris savaş oyunlarında ki 1inciliklerin nedeniyle aldığın takdir belgelerini de yine Pasquale verecek sana. Hepsi ayarlandı.
-Peki BİLİNMEYEN’i ne sıklıkta kullanabilirim? Herhangi bir kısıtlama var mı?
Algernon sanki iğrenç bir şey görmüş ya da çürük yumurta kokusu almış gibi yüzünü buruşturdu.
-Hiçbir kısıtlama yok, tamamen senin inisiyatifinde.
diyebildi.
Navarre gelip Algernon’a elini uzattı.
-Tanrı üzerinizden gölgesini eksik etmesin.
Algernon uzanan eli sıktı ve aynı şekilde karşılık verdi.
-Tanrı üzerinden gölgesini eksik etmesin.
***
Navarre atıyla dört nala giderken uşağı Yvet mesafenin açılmamasına uğraşıyordu. Atı ve terkisine bağlı olan diğer 2 atla birlikte onlar da dolu dizgin efendisini takip ediyorlardı. Haftasonu planları alt üst olmuştu. Nereye gittiklerini bile soramamıştı efendisine. Hoş, zaten aralarında soru-cevap ilişkisi olduğu da pek söylenemezdi. Bastille’de hücresinde açlık ve susuzluktan ölmek üzereyken Florus isimli bir yarmanın kendisini sırtlayarak efendisinin huzuruna getirmesi ile başlamıştı 8 sene önce.
Bakalım nerede son bulacak? diye düşündü. Sonra da neden böyle bir şey düşündüğünü düşündü.
-Deeh
dedi aradaki farkın artmaya başladığını görünce.